23 Ekim 2014 Perşembe

7.KCY BLOG TURU: KÖR TALİH - Müjde Aklanoğlu || YORUM+ YAZARLA SÖYLEŞİ


Kitap Adı: Kör Talih
Yazar: Müjde Aklanoğlu
Yayınevi: Parola Yayınları
Sayfa Sayısı: 719
Etiket Fiyatı: 28TL

7. KCY blog turundan herkese merhaba! Umarım herkes iyidir, bugünlerde sınav haftam yaklaştığı için ben pek iyi hissedemiyorum -_- Ama bu durum Kör Talih'i okumama engel oldu mu? Tabii ki de hayır!
Kısaca konuya değineyim. Esas erkek karakterimizin adı Arda Mertoğlu. Kendisi ağzınızın suyu akıtacak, sonsuz bir servetin sahibi olan bir CEO. Haliyle kadınlar onunla beraber olabilmek için upuzuuun bir sıraya doluşuyor. Sadece görüntü de değil, kafa da var adamda. İşinin hakkını veren bir o kadar da sert bir patron Arda Mertoğlu. Ama her güzelinde bir kusuru var tabii. Arda Mertoğlu geçirdiği bir kaza sonucu görme yeteneğini kaybediyor.*spoiler değil vurmayın*

Esas kızımız Hazal ise Arda'nın hayatına bodoslama bir giriş yapıyor. Hem de nasıl giriş! Girdiği andan itibaren kader onları japon yapıştırıcı ile yapıştırmış gibi bir türlü ayrılamıyorlar. 

Hazal orta halli bir ailenin kızı, asi, gururlu ve zeki bir genç kız olarak aşka hiç mi hiç inanmayan, dünyalar güzeli kızları elinin tersiyle iten yakışıklı CEO'ya kalbini kaptırdı kaptıracak. Onu engelleyen tek şey ise Arda'nın hiçbir şekilde aşka inanmaması. Tabii bir de geçmişi!



Allahım oradan buradan spoiler vermemek için ne kadar çırpındım yazarken ya. Şimdi önce şunu söyleyeyim Arda'nın görme engelli olduğunu yazdım evet ama rahat olun spoiler değil. Arka kapakta yazmıyor ama ilk bölümlerden beri Arda'nın görme engelli olduğunu biliyorsunuz zaten. Normalde söylemezdim buna rağmen ama Arda'nın görme engelli oluşu kitabı diğerlerinden ayıran önemli bir etken. Esas oğlanı o kusursuz tiplemesinden kurtarıyor bir nevi. Ayrıca kitabın o klasik havadan biraz çıkmasını sağlıyor.

Kitaptaki karakterleri çok sevdim. Arda, Hazal, Timur*Arda'nın arkadaşı*, Eda*Hazal'ın arkadaşı*. Hepsi içinizi ısıtacak karakterler. Her bir özelliklerini ayrı ayrı sevdim ama beni esas vuran nokta gerçekçi olmaları oldu. Arda'nın görme engeli, Hazal'ın dünyalar güzeli olmaması...bu tarz ufak kusurları olan karakterlere kendimi daha yakın hissederim okurken. 

Hazal ve Arda arasındaki kimya da çok hoş. Hazal'ın Arda'nın hayatına bomba gibi düşmesi,yavaş yavaş değişmeleri, atışmaları, kıskançlıkları, aralarındaki romantik anlar hepsinde tatlı tatlı sırıttım ama bir yandan da hüzün doldu içim.



Gılgamış Destanı gibi kalıncana bir kitap olmasına da bakmayın. Arda derken kitap elinizde kısa sayılacak bir zamanda bitiyor. Tabii araya merak dolu sahneler de eklenince bitirmemek mümkün olmuyor.

Sanırım hoşlanmadığım tek nokta her aşk romanında olan olaylardan parçalar görmek oldu. İkinci kitapta bombalar patlayacak belli, ama bu kitap için içinde klişeler var desem yalan olmaz.
Ve sonuuuu.... Huhhuuuuu ikinici kitap hemen, şimdi şu dakika çıkmalı! Öyle bir sondan sonra içime büyük baş hayvancıklar oturdu ikinci kitabı elim kulağımda bekliyorum :)

Türünü severlere kesinlikle öneririm. Yeri geldiğinde dram, yeri geldiğinde sırıtmanızı sağlayacak bir kitap ve kesinlikle kaçmamalı. 

Aşağıda da yazarımız Müjde Aklanoğlu ile yaptığımız söyleşi var. Kabul ettiği ve sorularımızın hepsini içten bir şekilde cevapladığı için çok teşekkür ederim :) İkinci kitap hakkında  da bazı tüyolar kaptık aman kaçırmayın!

MÜJDE AKLANOĞLU İLE SÖYLEŞİ

1- Merhaba Müjde Hanım. Öncelikle cidden çok güzel bir aşk romanı yazmışsınız, ellerinize sağlık. Klasik bir soru ile başlayalım bence. Kitabınızda en çok sevdiğim şeylerden biri sürekli söylediğim gibi karakterlerin gerçekçi olmaları oldu.*Gerçi Arda gibi bir erkek yoktur ona inanmıyorum <3* Hazal'ın güzel olması ama göz kamaştırmaması, Arda'nın görme engeli... Bazı yazarlar ana karakterleri kusursuz yaparlar siz niye bu tarz özellikler eklediniz?

Merhaba Merve.  Ben karakterlerimin gerçekçi olmasına özellikle dikkat etmeye çalışıyorum. Aslında bazen yazdığım bölümlerde, sessiz mesajlarım, bazen isyanlarım vardır. Ve her karakterimde illa bir kusur vardır. Mesela Rüzgâr kusurluydu, Yiğit kusurluydu, Cem, Tolga, hatta bu kitaptaki serinin devamı olan Timur bile kusurluydu… Bilmiyorum! Bu özellikle yaptığım bir şey değil. Ben, yazarken ve ya hayal ettiğimde olan bir şey… Bence maskelerden arınmış bir kitap, daha ilgi çekici ve keyif verici oluyor…


2-Yine karakterlerden devam ediyorum sorulara, karakterlerinizin hepsine ayrı ayrı bayıldım. Peki siz hangi karakteri kendinize daha yakın görüyorsunuz ve hangi karakteri yazarken zorlandınız? 

Arda’yı yazarken çok zorlandım. Hazal sadeydi, bizdendi, gülüyordu, ağlıyordu, patavatsızdı… oOnu hep içimden geldiği gibi, doyasıya yazdım… Ama Arda… Mesela kafam daldı, görüyormuş gibi işledim sonra dönüp sildim ve baştan görmeyen bir insan gibi düşünerek yazmaya çalıştım. Birkaç tane –ki bu kitapla kuvvetli bağlar kurduğum, (özürlü demiyorum onlara, Gören gözlerin, Görmeyen sahipleri diyorum hep; Hazal gibi-)  onlardan yardım aldım. Mesela, ne yaparlar, neleri düşünürler ne için tedirgin olurlar diye! Ben Arda’yı yazarken, her ne kadar komedi bile olsa… Ağladım… Çok zordu görmeyen gibi olmak… Görürken, kör olmak. 


3-Niye Arda görme engelli? İşitme olabilirdi, felç olabilirdi, ya da dış görünüşüne yansıtılmış bir kusur olabilirdi. Niye görme engelini seçtiniz?

Çünkü işitme engelli bir tane yazmayı düşünüyorum. Ve diğerlerini zaten yazdım. Ve bunu özellikle seçmedi bir anda karar verdim ve oldu.

4-Biraz özel bir soru olacak ama Arda ve Hazal'ın ilişkisini nasıl oluşturdunuz? Yaşadığınız ya da şahit olduğunuz bir ilişkiden mi esinlendiniz, yoksa tamamen hayal ürünü mü?

Tamamen hayal gücü. Kitaplarımda hayatımdan çok şey katmayı sevmem. Hepsi doğaçlamadır. Sadece aşkları gerçektir... Sevmek, öyle yüce ki, düşünsenize anlatımı yok… İnsan sevmeden yazamadan, illaki aşk değil bu!  Anne gibi, yar gibi, kul gibi sevmek… Sevmeyi bilen herkes, iletişimi rahat yansıtır…


5-İlk olarak nasıl yazmaya başladınız ve Kör Talih'in ortaya çıkış sürecinden biraz bahseder misiniz?

İlk olarak arkadaşım hastaydı ve ona moral için cepten mesajlaşır gibi, her gün bir bölüm yazdım fakat sonra bir sayfada inada varan bir konuşmaya tanıklık ettikten sonra, ben de yaparım diyerek, adını şu anda hatırlayamıyorum, cepten yazdığım hikâyemi bir sayfaya yolladım ve beğenildi. Sonra bir şekilde Deniz girdi hayatıma ve Deniz’in Hikâyeleri diye bir sayfada başladım. Sonrası malum, kitap olma yolunda emin adımlarla ilerledim… Ve Kör talih okurlarımın ısrarıyla ortaya çıktı. Kısa hikâye olarak yazmıştım ve devamı özenle istendi.


6-Nasıl yazarsınız? Belli bir saatte oturur ve aklınızdakileri döker misiniz, yoksa aniden yemeğin ortasında aklınıza gelir ve hemen yazmaya mı koşarsınız?

Hep söylerim. Ben evli bir bayan olarak, öncelikleri ailesi olan bir bireyim. Öyle çok vakitlerim yok benim. İşten gelir, tüm ev işini ayarlar, eşimle, çocuklarımla zaman geçiririm ve yazım saattim genelde hep gece yarısına olur. Ve ben sabah işe yarı uykulu giderim…   


7-Kitap okumaya ne zaman başladınız? Çocuk ya da genç kızken kitap okumayı sever miydiniz? Yoksa kitap deyince kaçanlardan ama sonradan sevmeye başlayanlardan mısınız?

Yok, ben hep sevenlerdendim. İlk okuduğum hikâye “Kül kedisi” ilk okuduğum kitap “Çalı kuşu” ben Çalı kuşuyla sevdim kitap okumayı ve asla bırakmadım bir daha. 


8-Peki ilk hayranlığınız neydi? Film, dizi, kitap fark etmez ilk vazgeçilmeziniz neydi?
Ben Kenan İmarzalioğlu’na genç kızken hayrandım hatta bu onu görmek için kızlarla evden kaçıp, alış veriş yaptığı yerde yolunu kesmeye yeltenecek kadar oldu saplantılı hayranlık, ama paramız bittiği için yoldan geri döndük… Çünkü akıllı arkadaşım Kader, parayı sakladığı yastığın içinden almayı unutmuştu. 


9-Yazmak dışında neler yaparsınız? Spor, müzik, bol bol tv izlemek...
Spor olmazsa olmazlarımdan. Senelik üyeliğimin olduğu bir tesiste, 3 ay her sene spor yaparım. Korku filmi izlemeye bayılırım. Çizim yapmak benim hem mesleğim, hem hobim… Gitar çalarım çok canım sıkılırsa, yeni notalarla şarkılar söyler, amatör olarak kayıtlar yaparım…


10-Eşiniz yazdığınız kitapları okuyor mu okuyorsa neler düşünüyor?
Eşimin tek okuduğu kitabım “Bana Sevmeyi Anlat” ve o son kitabı oldu.  Rüzgâr’ı gerçek sandı zahir! Sürekli şikâyetçi oldu ve ben de yasakladım ona… Ha Rüzgâr odunluk yatığında yanıma gelip “Ben yapınca başımın etini yersin, adam yapınca karısını güldürüyorsun hatun, neden?” diye sormasının büyük etkisi de olabilir… “Yasak ona, okuyamaz…” diyorum ama kaçak kaçak okuduğuna neredeyse eminim ;)))  Çünkü tüm karakterlerin özelliklerini dahi biliyor…


11-Şimdi söylemesem olmaz çok acımasız bir yazarsınız Müjde Hanım. Öyle bir sonla bizi baş başa nasıl bıraktınız, nasıl içiniz el verdi? En azından ikinci kitaptan bize ufak ip uçları verir misiniz? Mesela yeni karakterler görecek miyiz, ilk kitapta aklımıza takılan nelerin cevabını bulacağız? En önemlisi ikinci kitap ne zaman çıkar? Elimiz kulağımızda bekliyoruz *şuan kalbim çok hızlı atıyor, heyecan dorukta cevabınızı bekliyorum.

Özellikle yaptığım bir şey değil bu. İnsanları şaşırtmayı ve meraklandırmayı çok seviyorum. Sanırım yazarlık konusunda biraz acımasızım, kabul ediyorum. Olması gereken neyse onu yazarım. Asla sınırlarım yok. Ölecekse ölecek, doğacaksa doğacak, katil olacaksa olacak… Asla aman kitap okunsun, kusursuz olsun diye derdim yok. Bu benim hayal dünyam, benim karakterlerim, benim işlemem daha doğru olur ki… Yoksa kendimden prim verir başkalarına göre hareket edersem, okuyucum o zaman yapmacık olduğunu anlar zaten…  Ve 2. kitap, “Baksana Talihe” Yıl başına kadar yetişirse, gelecek!!! Kesinlikle yeni karakterler girdi. Bu arada belki dizi olarak görmemizde söz konusu olabilir? Bu bilinen bir gerçek… Ve sizin için ufacık bir replik paylaşımı yapabilirim…


REPLİK : 'Ne olur sessiz durma,' diye haykırarak yalvardı sessizce kızın yüreği… ‘Durdur beni, gitme de!  Kollarının arasına al ve hatalı davrandığını söyle. Gitmeme izin verme… Sev beni… Benim seni sevdiğim kadar, sen de beni çok sev… Öldürme!’ Bedeni bunu söyledi, yüreği avaz avaz haykırdı feryadını ama olmadı. Dili sustu ya, adam da bunları duyamadı. Belki de duyduğu hâlde, duymazlığa vurdu yüreği.
 

12-Pekii son olarak okuyucularınıza neler söylemek istersiniz?

En çok söylediğim şeyi. Sizi çok seviyorum! Yapmacık değil, yürekten, içimden gelerek söylüyorum. Belki ileride yazmam, belki daha çok yazarım bilinmez, ömür bu… Hakkımız çok üzerlerimizde, sizleri seviyorum ve hepinize buradan kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder